you are lisa simpson

Bu gün hem uyuyamadığım hem de uyanmayı hatırladığım bir gün oldu. Bunda geçen gün çok sevdiğim Atlas Sineması'nda en sevdiğim film diyebileceğim Eyes Wide Shut'un okumasına gitmiş olmamın büyük bir payı var. Tüm savaşın aristokrasi ve burjuvazi üzerinden yürüdüğünü hatırladım. Kapalı olan gözlerimi yeniden açtım. En değer verdiklerimi kapitalizm kapanına kaptırmış olduğuma kayıtsız kalışıma ağladım. 

Tam sekiz ay önce ilk defa geldiğim bir yerdeyim. Bu sürede değişen ve kaybettiğim her şeyin başında bu bataklık olduğunu görmek korkunç. Modern dünyanın bi köşesine kısılıp kaldığım bugün, sekiz ay önceki yarı zamanlı hippi günlerimin mutluluğundan anılarla renkleniyor. Tüm seyahatlerimde sırtıma olan kamp çantam ve artık kullanılamaz halde olan sandaletlerimin mavi tonu bu sefer hüznümü dengelenekle uğraşıyor.

Alev Ebüzziya'nın bir belgeselinde, çanaklarını bir dönem sadece mavi ile renklendirdiğinden bahsettiği bir kısım vardı. O hüzünlü zamanlarda maviye ihtiyaç duyuşun mavisini veriyor bana da çantam ve sandaletlerim.

Alev Ebuzziya'nın çanaklarına aşırı bir düşkünlüğüm var sebepsiz. Çanağa, çömleğe, kile ve toprağa biraz da sanata olan düşkünlüğümden geliyor. Anadoluyu yansıtan bu çanaklar arkeolojiye ilgi duyduğum yılları hatırlatıyor. O seramik çamurunun kiremit rengiyle olan huzurlu bağım, fakültemin dış cephe rengine olan tutkumla iç içe geçiyor. Biliyorum ki bi gün tam da bu renklerde doğacak olan bir güneşe tanıklık edeceğim.



Yorumlar