Dil ve Makul Zeminler

.
.
.
Hiç kimsenin okumadığı yazılar yazmak, okunan yazılar yazıp yanlış anlaşılmak ve bu cümlelerin yanlış yorumlarıyla yargılanmaktan daha cazip. Yine de kim korkar ki yargılanaktan? 

Kendi seçimimle aldığım ve başıma bela olan dil felsefesi dersleri ile, Austin Grice Kripke Russel Kaplan Frege Stravson ve aşırı sempati duyduğum Wittgenstein okumalarım üzerine şöyle bir kanıya vardım:

İletişebilmemiz imkansız. Fakat bunu başarıyoruz. En az ben başarıyorum ama ben bile başarıyorum. Mucizevi bir mesele.

Her türlü birinin bir başkasını anlamasının bu kadar zor olması yargılamayı ve yanlış anlaşmayı çok normalleştiriyor. Tam da bu sebepten yargılanmak bile güzel. Biri seni doğru anladığına kanaat getiriyor. Bu konuda emin adımlarla ilerliyor. Yargılama yetkisini kendinde buluyor. Fikirler üretiyor ve bunlarla söylediklerine karşı argümanlar oluşturuyor. Çok hoş değil mi? Hayranım size Homo Narrans.

Bi yerde Homo Sapiens boş bi tür. Zeki. E sonra ne işe yarıyor bu zeka. Fakat Narrans'ta öyle mi. Adam Sapiens gibi aynı zamanda daha da fazlası, bir Narrans. Sapienssel ilineklerini geliştiriyor ve onları kullanarak hikaye anlatıyor. Ölümlü zekasını ölümsüz mitlere dönüştürüyor. Bir bakıma arkasında sadece kafatasını bırakan bir Homo değil nesilden nesile aktarılan anlatılarını da bırakan bir Homo. Maddesel değil manevi olarak incelenebilecek bir ırk oluyor.

Bu dönem hayatımda temel bir yapı taşı olarak Gibi izlemek var. Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi, yapıyor adamlar bu işi. Toplum basit ve görmezden gelinen tipleri üzerinden yürüyen diyaloglara, giyimlerine, sözlerine ve olaylara bakışlarındaki ince ayrıntılara çok büyük bir hoşlantı ile tanık oluyorum. Çok boş ve çok dolu geyikler. Çok yüce bir senaryo başarısı var burada. Tamamıyla güncel Türk kültüründen oluşması bakımından yaratıcılık içermese de bunu yapabilme cesaretinin altında gizlenmiş dahiyane bir yaratıcılık var.

Bana Çehovvari bir hikaye sunuyormuşlar gibi geliyor. İçeride yoğun bir olayvarilik de olsa, bu kanıma karşı da çıkılsa, alt metin Çehovsal. Ben baktığımda bunu görüyorum.

Bölümün birinde Yılmaz, "benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil" diyor. Ulan cümleye bak, sentaksına bak, semantiğine bak... Bu durumu anlatabilecek daha muhteşem bi cümle hiç bir yeryüzü dilinde ortaya konulamaz. Aşkı Memnu'daki "anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz birinin annelik etmesine karşısınız ama"yı bile sollayıp geçer bu cümle.

Gibi'deki her cümle üzerine yazasım var. Burası çok uzadı, belki sonra...

Yorumlar