1O KASIM 2022

 

.


The New Yorker dergilerine hayran olduğum bilgisini asla gizleyemiyorum. Hiç düşünmeden en harika basılı yayın olduğunu söyleyebilirim. Arkadan hafif tonlarda gelen caz müzik ile derginin sanatsal özgünlükle yaratılmış kapağını sıkılmadan seyredebilirim. Amerikan yereli bir derginin nasıl oluyor da bana bu kadar hitap edebildiğini anlayamıyorum. Türkiye sorunsallarından bağımsız gerçek entelektüel çizgide (biraz politik) bu dergiye ve bana hissettirdiklerine hayranım. 




Geçenlerde derginin internet sitesine günün karikatürüne bakmak için girdiğimde yukarıdaki fotoğrafı gördüm. Hippi Van olarak kullanılan bu VW büs'lere olan hayranlığım ile bilinçaltım beni yazıya sürükledi. Başlık beni anlık bir şoka uğratarak kendisini anlamak için çeviri kullanmamı gerektirdi. Google Translate'in sonsuz yardımları ile yazıyı okudum ve bahsi geçen bilgileri internet kaynakları ile tescilledim.


HİPPİ KARAVANLAR GERİ GELİYOR, hem de elektirikli olarak.


Canım dergim New Yorker’ın bir yazarı olan Jill Lepore yazmış yazıyı. Şu cümleyi alt başlık olarak vermiş:


"Once, it sparked dreams of community and counterculture. What’s gained—and lost—when flower power is electrified?"


Fazlaca eleştirel başlamış konuya. Çok hoşuma gitti. Bir de Flower Power ifadesini kullanmış. İçimde bir yerlerde bir hippi heyecanı varlığını hissettirdi. Grooveeeeeee :)


Piyasaya sürüldüğünde bir şekilde bu aracı alabilme imkanım olduğuna dair hiç bir rasyonal kanıtım yok. Duygusal bazı inançlarım var elbette ama beni heyecanlandıran kesinlikle bu değil. Bu olayın güzel yanı, bir şekilde eğer bu araçlar kullanılmaya başlanırsa hippi kültürü yeniden yayılacaktır. Sembollerin gücü bunu sağlayacaktır.


Modern bir hippi nesli gelecek gibi gözüküyor.


Buna dair çok geçerli argümanlarım var. Bu argümanlardan bahsetmeyeceğim çünkü yorumlamaları ile birlikte sayfalarca uzayarak meseleyi dağıtacaktır. 


Klasik, vejeteryan, kıllı, elektiriksiz, savaş ve nükleer karşıtı, doğal 60'lar hippiliğini savunacağım daima. Kapitalizmin genlere işlediği, telefonların ellere yapıştığı  modern hippi rüzgarının bana uyacağını çok düşünmüyorum. Yine de modern de olsa, kapital de olsa, iklimci sloganlarla şarkılar da söyleseler gelecek olan bu rüzgar şehir insanına alternatif bir yaşam oluşturacaktır. Bu da tam ihtiyacımız olan şey.


Bir şekilde beyaz yakalılar -uyan, işe git, para kazan, eve dön, internetten alışveriş yap, uyu, uyan... döngüsel sınırlarını canları pahasına koruyarak sistemin işleyişine karşı faşizan duygularla kölelik yapmaya devam edecek olsalar da... bir yerde alternatif bir yaşamın peşinden koşulması Woodstock Ruhu'nun (özellikle ruh kelimesini kullandım) gerçek manada var olduğunu gösterecektir. 


Sistemin içinde etten bir çark olarak yaşamak yerine doğada gelişmiş bir bedenin ardında kutsal bir ruh olarak yaşamanın bir seçenek haline geleceğini düşünmek bile inanılmaz güzel. 


Yarının ve geleceğin kaygısıyla günlerimizi ve en önemlisi de “an”larımızı unutturan bu yaşam biçimine karşı “Go with the flow” felsefesi hadiiiii gel artık.

Yorumlar